Soyadı kişiye sıkı sıkıya bağlı devredilemez bir haktır. Sadece devletimizde bayanlara evlenme sonrasında eşin soyadını almak, tercih değil kanuni bir yükümlülük olarak görülmektedir. Evlilik sonrası bayanların soyadı kullanımına ilişkin gerek iç hukuk mevzuatlarımızda, gerek taraf olduğumuz milletlerarası sözleşmelerde çeşitli düzenlemeler mevcuttur.
Evlilik Sonrası Kadınların Soyadı Kullanımına İlişkin Düzenlemeler
İç Hukuk Mevzuatlarımız
İç hukukumuzda, Türk Uygar Kanunun 187.maddesinde ‘Hanım, evlenmekle kocasının soyadını alır; sadece evlendirme memuruna yada sonrasında nüfus idaresine yapacağı yazılı başvuruyla kocasının soyadı önünde önceki soyadını da kullanabilir. Daha ilkin iki soyadı kullanan hanım, bu haktan yalnız bir soyadı için yararlanabilir.’ düzenlemesine yer verilmiştir. Buna nazaran kadının evlilik sonrası eşinin soyadını kullanmaksızın, yalnızca kendi soyadını kullanımı mümkün görünmemektedir.
Tarafı Olduğumuz Milletlerarası Sözleşmeler
3 Eylül 1981 tarihinde yürürlüğe giren ve 24.7.1985 tarihinde Türkiye tarafınca onaylanan Convention On The Elimination Off All Forms Of Discrimination Against Women (CEDAW) 16. maddesinin (g) bendinde “aile adı, meslek ve iş seçimi dahil her iki eş (kadın-erkek) için geçerli, eşit kişisel haklar;” sağlama yükümlülüğü getirmektedir.
European Convention on Human Rights (ECHR), ad ve soyadı mevzusunda açık bir yargı içermemekle beraber; 14.maddede ‘Ayrımcılık Yasağı’, 17.maddede ‘Hakları Kötüye Kullanma Yasağı’, 8. maddede ise ‘Hususi ve aile hayatına saygı hakkı’ düzenlemesine yer vermiştir. Bu düzenlemeler ışığında, kişinin kimliğinin mesleki bağlamın yanı sıra, bireylerin hususi ve aile yaşamında öteki insanlarla toplumsal, kültürel ya da öteki türden ilişkiler kurabilmesi için mühim olup, onları dış dünyaya tanıtma fonksiyonunu üstlendiğini, hususi yaşama ve aile yaşamına saygı hakkıyla ilgili bulunduğunu kabul etmektedir.
İç Hukuk Mevzuatımızın ve Tarafı Olduğumuz Milletlerarası Sözleşmelerin Çatışması Halinde Uygulamada Iyi mi Bir Yol İzlenecektir?
Anayasa’nın 90. maddesinde; “Usulüne nazaran yürürlüğe konulmuş Milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesi’ne başvurulamaz. Usulüne nazaran yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı mevzuda değişik hükümler içermesi sebebiyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır” hükmü yer verilmiştir. Bu durumda mahkemelerin önlerine gelen uyuşmazlıklarda, usulüne nazaran yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalar ile iç hukukun beraber yorumlanması ve uygulanması gerekmektedir. Temel hak ve özgürlüklere ilişkin mevzularda; iç hukuk mevzuatlarımızın düzenlemesinden değişik bir düzenlemeye yer veren tarafı olduğumuz milletlerarası sözleşme hükümleri uygulamada esas alınacaktır.
Mevzuya ilişkin Hukuk Genel Kurulu’nun vermiş olduğu bir kararda: ‘….sebep mühim olmaksızın davacı evlilik birliği içinde yalnız kızlık soy adını kullanmak istemektedir. Kızlık soy isminin kullanmak istemek için haklı bir gerekçenin olmasına gerekseme bulunmamaktadır. Bu hak AİHS 8 ve Anayasanın 17. maddeleri kapsamında bir insan hakkıdır ve cinsiyete dayalı olarak bir ayrıma doğal olarak tutulmaksızın adam ve hanım içinde eşit şekilde uygulanmalıdır. Aksi durum AİHS’nin 14. maddesine aykırılık teşkil edecektir.’ hükmü tesis edilmiştir.
Netice itibari ile; evlilik sonrası eşlerinin soyadını alan bayanların dava yolu ile; hiçbir haklı sebebe dayanmaksızın, eşlerinin soyadlarını iptal ettirmeleri ve yalnızca kendi kızlık soyadlarını kullanmaları mümkündür. Bu süreçte hakkın doğru tesisi için alanında uzman bir avukata danışılması ve avukattan yardım alınması tavsiye edilir.
Avukat Betül Yazar